Uyandım ve kendime "Günaydın" dedim. Günün ne getireceğini ufak ufak kestirebilsem de, bir mucizeye, küçük bir esintiye de ihtiyacım vardı.
Zorla çıktım yataktan... Biraz daha uyumak hiç de fena olmazdı...
Karşı ranzaya baktım. Süslüyle bakıştık biraz. Dayanamadım elime aldım. Hala şeker gibi kokusu burnumdaydı. Ardından küçük bir özlem duygusu geldi çattı...
Neden kendi kendime "Günaydın" dediğimi anlamıştım. Yalnız ama güçlüydüm!
Yani sanırım öyleydim...
Hızlıca saçlarımı topladım, hazırlanmam 10 dakikadan fazla zaman almadı.
Bir şey unutmuş muydum?
Kontrol etmek için arkamı döndüm. Işıklar kapalı, telefonum yanımda, her şey tastamam duruyordu.
Hızlı adımlarla merdivenlerden indim ve sokak kapısına geldim.
Hızlandırılmış film gibi oradan oraya koşturan ne kadar çok insan vardı.
"Bir durun" diye bağırsam benim için "Deli" derler miydi?
İçimdeki çığlığı bastırmam çok da zor olmadı. Ben de artık filmin içindeydim. Aldığım sandiviçi iri ısırıklarla tamamlama telaşım adımlarımla yarışıyordu.
Ofise yaklaşmıştım, hızlanan nefesim çıktığım yokuşa isyan etse de sonunda varmıştım.
Merdivenin son adımında kafamı kaldırdım...
Ellerini dizlerinin arasına almış, kafası önünde, yüzünü seçemediğim, korkmama sebep olan adam da kafasını kaldırdı...
O muydu? Seçemedim, tekrar baktım. Evet O' ydu.
Nasıl bulmuştu beni?
Ne söyleyecekti?
Her zaman isyan ettiği, en kötü anlarının yaratıcısı bendim sonuçta!
Şimdi bu hali de neyin nesiydi?...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder