27 Ocak 2017 Cuma

Dipsiz Bir Kuyu: Beden Dili Okuma Meselesi

beden dili inceleme


Beden dili kavramı üzerine özellikle son 50 yılda oldukça fazla araştırma yapıldı. Bu araştırmaların bir kısmı sonuç verdi ve ortak anlam taşıyan bazı jest ve mimikler açıklandı. Fakat insanların içindeki keşfetme duygusu, önceki dönemlerde yaşadıkları travmaların da etkisiyle birleşince herkes daha fazla keskin bilgiler edinmek istedi. 

Keskin bilgiler derken bahsetmek istediğimiz konu; herkes aşağıdaki sorulara cevaplar arar oldu:
  • Karşımdaki kişi kulağının arkasını kaşırsa, bu durum ne anlama gelir?
  • Ensesine elini götürdüğünde aslında ne yapıyor?
  • Bacak bacak üstüne atmak ne demek?
  • Karşımdaki kişi nasıl oturursa kendine güveni tamdır?
  • Kişilerin yalan söylediklerini nasıl anlarım?
  • Kişiler sinirli olduklarını nasıl yansıtırlar?
  • ..........
  • .........
  • .....
  • ..

Bu gibi sorular kafamızı kurcalarken kesinleştirilmemiş yaş bilgilerin yanında netliği kesinleşmiş kuru bilgiler de yandı. Seminerlerde, eğitimlerde, sunumlarda, kitaplarda ve makalelerde doğru bilgilerin yanı sıra yanlış yönlendirme içeren bilgiler de paylaşıldı. Durum öyle bir hal aldı ki, eğitimlerde sürekli "Ama ben şöyle okumuştum.", "Şu kitapta bu hareketin şu anlamı olduğu yazıyor" gibi cümlelerle karşılaşır olduk...

Seçme Yerleştirme süreci ile ilgili bir eğitimde karşılaştığımız örneğe göz atmakta fayda var. Eğitim esnasında iş görüşmeleri yapan insan kaynakları çalışan ve yöneticileri ile adayların beden dilleri üzerine konuşuyorduk. Bir katılımcı söz aldı ve üzerine şu diyalog yaşandı:

* Geçen hafta bir adayla yaptığımız görüşme esnasında, aday koltuğa oturduğu andan itibaren ayaklarını yere vurmaya başladı.  

- Anlıyorum. Peki adayın diğer özellikleri nasıldı? 

* Diğer özellikleri derken?

- Mesela işe uygun bir aday mıydı? Özgeçmişi işe uygun kriterleri taşıyor muydu?

* Evet. Zaten özgeçmişi uygun olmayan adayları çağırmıyoruz.

- Mutlaka başka adaylarla da görüşmüşsünüzdür. Bu adaydan daha uygun aday var mıydı?

* Aslına bakarsanız pozisyona uygun başka bir aday vardı, fakat bilgi ve deneyim konusunda en uygun aday bu adaydı. 

- Yani, Bu aday sizi ayak jesti dışında kalan konularda yeterli ve yetkin olduğuna ikna etti. Doğru mu anladım?

* Evet doğru. Fakat ayağını sürekli yere vurması bir süre sonra rahatsız etmeye başladı. 

- Peki sonuç ne oldu?

* Çok rahatsız edici bir sesle vurmasa da, uzun süre bunu yaptığı için gergin olduğunu anladım. Bir iş görüşmesinde bu kadar gerginse, stres yönetimi konusunda zorlanacağını düşündüm. Bu yüzden adayı eledim. 

- Sadece bu sebepten mi elediniz?

* Evet. Diğer konularda iyiydi. 

- Peki ayağını vurmasıyla ilgili olarak neden sadece gergin olduğu kanısına vardınız?

* Bir eğitimde böyle anlatılmıştı. Hatta ayağını geriye (göstermek için oturduğu yerden ayağını geriye doğru aldı) atan kişiler de o anda oldukça gergin oluyorlar. Değil mi?

- Bunu nereden biliyorsunuz?

* Eğitimden.

- Anlıyorum... Peki bir de başka bir seçeneğe göz atalım. Adayın ayağında bir rahatsızlık olabilir mi? Ya da tik sahibi olabilir mi?

* Bilmem. Bunu hiç düşünmedim. Belki de olabilir. 

- Buradan şunu söyleyebilir miyiz? Kişileri incelerken dikkatli olmalıyız. Her yönüyle düşünmeliyiz. Aksi durumda pozisyona her yönüyle uygun adayları, sadece bir davranışları yüzünden kaybedebiliriz. Oysa ki bizim işimiz en uygun adayı kurumumuza katmak...




Bu duruma benzer bir çok olayla karşılaşıyoruz. Bunun sebebi yanlış ya da eksik bilgilerin de, en az doğru bilgiler kadar hızlı yayılması!

Oysa ki beden dili incelemelerinin temelinde şu yatar: 

İnsanların beden dilini incelerken, normal davranışlarının (incelediğimiz insanların normal davranışlarının) dışında kalan hareketlerini incelemek gerekir. Esas konu budur. Bunu yapabilmek için de öncelikle incelediğimiz kişinin normal davranışlarını bilmeliyiz. Eğer bunu yapmazsak, sadece gördüğümüz bilgilerle hareket edersek yanlış kararlar vermemiz kaçınılmazdır... 



Tuğba Kaplan

11 Ocak 2017 Çarşamba

Bir Başarı Öyküsü: Hayata Sıfırın Altında Başlamak

nlp


Bir duvarcı ustasının 23 çocuğundan birisiydi. 5 Haziran 1932’de doğduğunda beyin felci teşhisi konmuştu. Yirmi iki kardeşinden on yedisi yaşadı, bunların dördü de bebekken öldü. Beyin felci kurbanı olduğu için konuşamıyor ve hareketlerini kontrol edemiyordu, sol ayağı hariç.

Fakat bu aciz, dili dışarı sarkan bebekten ne olabilirdi ki?

Bebekte bir acayiplik olduğunu ilk annesi fark etti. O zaman dört aylıktı. Bebeği beslemeye çalıştığında kafasının arkaya düştüğünü gördü.

Boynunun arkasına elini koyup kafasını sabit tutarak bunu düzeltmeye çalıştı. Fakat elini çektiği anda bebeğin başı tekrar arkaya düşüyordu. Bu ilk uyarı işaretiydi. Bebek büyüdükçe diğer eksikliklerin de farkına vardı.

Ellerinin neredeyse sürekli olarak sımsıkı kapalı olduğunu ve arkaya doğru büküldüğünü gördü. Çenesi o küçük yaşta bile sımsıkı kapalı olduğundan ve biberonun ağzını kavrayamadığından, ağzını açmak onun için imkânsızdı.

Aniden yumuşayıp gevşeyen ağzı bir tarafa kayıyordu. Altı aylıkken etrafında bir yastık dağı olmadan oturamıyordu. Bundan çok endişelenen annesi korkularını babasına açtı ve daha fazla gecikmeden tıbbi yardım almaya karar verdiler. Bebeği hastanelere ve kliniklere taşımaya başladıklarında bir yaşını geçmişti. Onda bir gariplik olduğundan emindiler, anlayamadıkları bir gariplik... Bebeği gören ve muayene eden doktorlar, onu çok ilginç ve ümitsiz bir vaka olarak değerlendirdiler.

Çoğu nazik bir biçimde anneye çocuğunun beyinsel olarak özürlü olduğunu ve öyle kalacağını söyledi. Beş sağlıklı çocuk büyüten genç bir anne için bu çok ağır bir darbeydi. Doktorlar kendilerinden o kadar emindiler ki, annenin inancı onlara küstahlık gibi geliyordu. Bebek için hiçbir şey yapılamayacağını söylediler. Tedavi edilemez ve umutsuz olduğu gerçeğini anne kabul etmemişti. Doktorların söylediği gibi bir embesil olduğuna inanmamıştı. Vücudunun özürlü olmasına rağmen zekâsının normal olduğuna dair inancını destekleyecek en ufak bir kanıt da yoktu.

Bundan sonra onu bir insan olduğunu unutarak besleyip, yıkayıp bir kenara kaldırılacak bir şey olarak algılanması gerektiği vurgulanınca, anne olayların kontrolünü ele aldı. Bebek ailenin bir parçasıydı. Her ne kadar aptal ve aciz olarak büyüse de, ona diğerlerine davrandığı gibi davranmaya, misafir geldiğinde arka odada kalan ve adı geçmeyen “acayip bir şey” olarak değerlendirmemeye karar verdi. Bu annenin yapacağı bütün savaşlarda ona destek olacağı ve yenildiğinde ona güç vereceği anlamına geliyordu.

Veee... “Sol ayağın keşfedilişi”

Bir köşede kardeşleri, önlerinde yırtık pırtık okul kitaplarıyla oturuyorlardı. Parlak sarı bir tebeşirle bir tahtaya yazıyorlardı. Onu öylesine çeken şey bir tebeşirdi... Kardeşinin yaptığı şeyi yapmak için aniden çok büyük bir istek duydu. Derken ne yaptığını düşünmeden uzandı ve tebeşiri kız kardeşinin elinden sol ayağıyla aldı. Bunu yaparken neden sol ayağını kullandığını bilmiyordu. Kardeşinin elinden sol ayağı ile kabaca alışı ve tahtaya karalayışıyla evdeki herkesin bakışları onun üzerinde yoğunlaştı.

Anne her zaman yaptığı gibi önüne gelerek eğildi. “Sana bununla ne yapılacağını göstereceğim Chris” dedi. Kardeşinden yeni bir tebeşir aldı ve yere “A” harfi çizdi ve Chris’ten bunu kopya etmesini istedi. Ancak o yapamadı. Etrafında ona dönük, donmuş, gergin, sabırsız mucize bekleyen yüzler vardı. Bir deneme daha yapamadı. Vazgeçmek istedi. “Siz olsanız ne yapardınız?” Anne elini çocuğunun omzuna koydu, yine denedi ve sonunda biraz şekilsizdi; ama yapmıştı, bu “A” harfiydi. Kafasını çevirdi.

Annenin yanaklarından süzülen yaşlar... Başarmıştı...

Zihninde kendisini ifade etme şansını verecek olay başlamıştı. Doğru, dudaklarıyla konuşamıyordu; fakat yazarak iletişim kuruyordu. Ayakkabı veya başka bir şey yoktu ayağında. Ne zaman ayağına bir şeyler giydirilse, aynı hızla çıkarıyordu. Annesi, çorap veya ayakkabı giydirdiğinde normal bir insanın elleri arkasında bağlandığında duyduklarını hissediyordu.

Anne, onun diğerleri gibi okula göndermesinin imkânsız olduğunu biliyor, ona nasıl yardımcı olacağı konusunda endişeleniyordu. Çünkü zihinsel durumunun normal olduğundan emin olmasına rağmen, cahil olarak büyümesinden, fiziksel dezavantajına bir de zihinsel dezavantajın ekleneceğinden korkuyordu. Büyüdüğünde ona getireceği şeyleri düşünüyordu sadece. Okula gidemediği için de eksikliklerinin sonuçlarını azaltmak için elinden geleni yapıyordu...

Bütün çabaları sonucu önemli bir aşama kaydetmişti, annesi ona döndü ve elini başına koyarak gülümsedi. Yazmayı öğrendiği kelime şuydu: A-N-N-E.

Hayat, acı vermeye başlamıştı. Şimdi tam on yaşında, yürüyemeyen, konuşamayan, kendi başına yemek yiyemeyen veya giyinemeyen bir çocuktu.

Acizdi; ama ne kadar aciz olduğunu şimdi anlamaya başlamıştı.

Kendisi hakkında hala hiçbir şey bilmiyordu. Onu diğerlerinden farklı yapan şeyin ne olduğunu ve nedenini anlayamıyordu. Bildiği tek şey; konuşamadığı, futbol oynayamadığı, ağaca çıkamadığı veya başkalarının yaptığı hiçbir şeyi kendi başına yapamadığı idi. Sadece hissediyordu.

Ellerine baktı. Bükülmüş, yamuk parmaklı, eğri, garip ellerdi. Hiçbir zaman sabit durmayan, sürekli kıpırdayıp titreyen, insan elinden çok kıvrılmış iki yılana benzer eller. O ellerin görüntüsünden, aynada gördüğü o sallanan kafadan ve bir kenarı sarkmış ağızdan nefret etmeye, böylece aynadan da nefret etmeye ve korkmaya başladı. Yabancı biri yanından geçtiğinde yüzünü saklıyordu. Fakat önce yüzüne, sonra ellerine bakıp gözden kaybolana kadar kendisine dönüp bakmaları gözünden kaçmıyordu.

Annesinin inancı, onun da kendisine inanması sağladı. Sonuçta okumayı, yazmayı, resim yapmayı ve nihayet sol ayağının parmağı ile daktilo yazmayı öğrendi. Yıllar sonra İrlanda edebiyatının devleri arasında yer alacak bir yazardı o. Christy Brown... Günlerin İçinden isimli bir otobiyografik romanın; Parlak Meslek, Yaz Üzerinde Gölge ve Vahşi Zambaklar isimli kitapların sahibi. Şiirlerini de Toplu Şiirler’de derledi.

Umudunuzun tükendiğini zannettiğinizde CHRISTY BROWN’un hayatını hatırlayabilir ve hayatınızda yepyeni bir ışık ortaya çıkarabiliriz.

Yapmamız gereken tek şey gücümüzün farkına varmaktır…



Kaynak: Herkes İçin NLP, Cemal Kondu.