19 Temmuz 2017 Çarşamba
NLP ve İLETİŞİM
Etiketler:
7 38 55 kuralı,
dış ses,
duyu keskinliği,
iç ses,
iletişim,
kalibrasyon,
mikro ifadeler,
NLP,
rota gelisim,
rota gelişim,
rotagelisim,
rotagelişim,
uyumlanma,
www.rotagelisim.com.tr
12 Mayıs 2017 Cuma
İletişimi Daha Anlamlı Hale Getiren Bir Kavram: TEMSİL SİSTEMLERİ
Temsil, eylemler ya da nesneler için oluşturulan bir yapı, bir obje için söylenen kelime, bir problem durumunu tanımlayan cümle, durumları gösteren bir şema, bir manzara için bir resim olarak tanımlanabilir.
Temsiller,
kişilerin kendileriyle ve başkalarıyla olan iletişiminde ve öğrenme sürecinde
önemli bir yer tutar. Her insanın davranış kalıbı ve çevrelerini algılama
biçimleri, sahip oldukları farklı temsil sistemlerinden dolayı farklıdır. Kişinin kendisiyle
ve başkalarıyla kurduğu iletişim, sahip olduğu temsil sistemi aracılığıyla
yapılır.
Etiketler:
dokunsal,
görsel,
iletişim,
işitsel,
koçluk,
kokusal,
neuro linguistic programming,
NLP,
rotagelisim,
rotagelişim,
tatsal,
temsil sistemleri,
www.rotagelisim.com.tr,
yaşam koçluğu
8 Şubat 2017 Çarşamba
Narsisizmin Hikayesini Biliyor Musunuz?
Hepimiz yaşamımızın bir döneminde kendini çok seven, kendini sürekli diğer insanlardan üstün tutan kişilerle karşılaşmışızdır. bu insanlarla iletişim kurmak, arkadaşlık etmek, onlara aşık olmak ve bir ilişki yürütmek oldukça zorlayıcı olabilir.
Peki bu narsisizm ne demektir?
Narsisizm en net tanımıyla bir kişinin kendisini çok sevmesi, adeta kendisine aşık olan biri görünümü vermesidir. Bu ve benzer tanımlar herkes tarafından bilinmekle birlikte, bir de hikayesi vardır.
Narsisizm kavramı Yunan mitolojisine dayanır ve nehir tanrısı Cephissus ile su perisi Liriope'un oğulları Narkissos'un hikayesi ile bilinir. Hikayeye göre;
Narsisizm kavramı Yunan mitolojisine dayanır ve nehir tanrısı Cephissus ile su perisi Liriope'un oğulları Narkissos'un hikayesi ile bilinir. Hikayeye göre;
Teiresias adında bir kahin, Narkissos bebekken onunla ilgili bir kehanette bulunur. Kehanete göre Narkissos bebek kendini tanıyamadığı takdirde uzun bir hayat yaşayacaktır.
Zamanla Narkissos bebek büyür ve çok yakışıklı bir adam haline gelir. Karşı konulması zor bir adam...
Bir sürü kadın ona aşık olur. Yalnız bununla birlikte, Narkissos tüm aşıklarına kibirli davranır, huysuzluk eder ve hepsinin kalbini kırar. Öyle ki, Ameinius adında bir aşığı duruma katlanamaz ve Narkissos'un kendisine hediye ettiği kılıç ile kendini öldürür.
Ancak Narkissos bu olaydan sonra da değişmez. "Kimseye değer vermeyen, aşıklarından birinin kalp kırıklığı yüzünden kendi yaşamına son vermesine neden olan bu adam, ancak kendisine aşık olursa, ulaşılamaz sevginin acısını hisseder" diye düşünen peri kraliçesi Nemesis, Ameinius'un bu acı dolu ölümünden sonra harekete geçer ve güçlerini, Narkissos'u kendisine aşık etmek için kullanır.
Peri kraliçesinin güçlerini kullanmasının ardından Narkissos su içmek için ırmağın kenarına iner. Suyu avucuna doldurmak üzereyken, suyun yüzeyinde kendisini görür ve aşık olur. Kendisine aşık olan Narkissos, kalan ömrünü, asla kavuşamayacağı aşkın pençesinde geçirir. En sonunda, yaşamı boyunca aşkına ulaşamayacağını, bu acıdan yaşadığı sürece hiç kurtulamayacağını anlar ve göğsüne hançer saplayarak yaşamına son verir...
Hikayeden de anlaşılacağı gibi, narsisizmden kurtulmak oldukça zordur. Bu konuyla ilgili psikoloji ve psikiyatri alanında çalışan uzmanlar her ne kadar ilerleme kaydetseler de, insanlar narsisizmden her geçen gün daha fazla rahatsız oluyor, narsist insanlardan daha fazla şikayet ediyorlar.
Peki sizce ne yapılmalı?
Peki sizce ne yapılmalı?
Kaynak: Daniel Mark Rataj, “Changes in Pathological Narcissism from Middle to Older Adulthood”, Northwestern University, 2003,
27 Ocak 2017 Cuma
Dipsiz Bir Kuyu: Beden Dili Okuma Meselesi
Beden dili kavramı üzerine özellikle son 50 yılda oldukça fazla araştırma yapıldı. Bu araştırmaların bir kısmı sonuç verdi ve ortak anlam taşıyan bazı jest ve mimikler açıklandı. Fakat insanların içindeki keşfetme duygusu, önceki dönemlerde yaşadıkları travmaların da etkisiyle birleşince herkes daha fazla keskin bilgiler edinmek istedi.
Keskin bilgiler derken bahsetmek istediğimiz konu; herkes aşağıdaki sorulara cevaplar arar oldu:
- Karşımdaki kişi kulağının arkasını kaşırsa, bu durum ne anlama gelir?
- Ensesine elini götürdüğünde aslında ne yapıyor?
- Bacak bacak üstüne atmak ne demek?
- Karşımdaki kişi nasıl oturursa kendine güveni tamdır?
- Kişilerin yalan söylediklerini nasıl anlarım?
- Kişiler sinirli olduklarını nasıl yansıtırlar?
- ..........
- .........
- .....
- ..
Bu gibi sorular kafamızı kurcalarken kesinleştirilmemiş yaş bilgilerin yanında netliği kesinleşmiş kuru bilgiler de yandı. Seminerlerde, eğitimlerde, sunumlarda, kitaplarda ve makalelerde doğru bilgilerin yanı sıra yanlış yönlendirme içeren bilgiler de paylaşıldı. Durum öyle bir hal aldı ki, eğitimlerde sürekli "Ama ben şöyle okumuştum.", "Şu kitapta bu hareketin şu anlamı olduğu yazıyor" gibi cümlelerle karşılaşır olduk...
Seçme Yerleştirme süreci ile ilgili bir eğitimde karşılaştığımız örneğe göz atmakta fayda var. Eğitim esnasında iş görüşmeleri yapan insan kaynakları çalışan ve yöneticileri ile adayların beden dilleri üzerine konuşuyorduk. Bir katılımcı söz aldı ve üzerine şu diyalog yaşandı:
* Geçen hafta bir adayla yaptığımız görüşme esnasında, aday koltuğa oturduğu andan itibaren ayaklarını yere vurmaya başladı.
- Anlıyorum. Peki adayın diğer özellikleri nasıldı?
* Diğer özellikleri derken?
- Mesela işe uygun bir aday mıydı? Özgeçmişi işe uygun kriterleri taşıyor muydu?
* Evet. Zaten özgeçmişi uygun olmayan adayları çağırmıyoruz.
- Mutlaka başka adaylarla da görüşmüşsünüzdür. Bu adaydan daha uygun aday var mıydı?
* Aslına bakarsanız pozisyona uygun başka bir aday vardı, fakat bilgi ve deneyim konusunda en uygun aday bu adaydı.
- Yani, Bu aday sizi ayak jesti dışında kalan konularda yeterli ve yetkin olduğuna ikna etti. Doğru mu anladım?
* Evet doğru. Fakat ayağını sürekli yere vurması bir süre sonra rahatsız etmeye başladı.
- Peki sonuç ne oldu?
* Çok rahatsız edici bir sesle vurmasa da, uzun süre bunu yaptığı için gergin olduğunu anladım. Bir iş görüşmesinde bu kadar gerginse, stres yönetimi konusunda zorlanacağını düşündüm. Bu yüzden adayı eledim.
- Sadece bu sebepten mi elediniz?
* Evet. Diğer konularda iyiydi.
- Peki ayağını vurmasıyla ilgili olarak neden sadece gergin olduğu kanısına vardınız?
* Bir eğitimde böyle anlatılmıştı. Hatta ayağını geriye (göstermek için oturduğu yerden ayağını geriye doğru aldı) atan kişiler de o anda oldukça gergin oluyorlar. Değil mi?
- Bunu nereden biliyorsunuz?
* Eğitimden.
- Anlıyorum... Peki bir de başka bir seçeneğe göz atalım. Adayın ayağında bir rahatsızlık olabilir mi? Ya da tik sahibi olabilir mi?
* Bilmem. Bunu hiç düşünmedim. Belki de olabilir.
- Buradan şunu söyleyebilir miyiz? Kişileri incelerken dikkatli olmalıyız. Her yönüyle düşünmeliyiz. Aksi durumda pozisyona her yönüyle uygun adayları, sadece bir davranışları yüzünden kaybedebiliriz. Oysa ki bizim işimiz en uygun adayı kurumumuza katmak...
Bu duruma benzer bir çok olayla karşılaşıyoruz. Bunun sebebi yanlış ya da eksik bilgilerin de, en az doğru bilgiler kadar hızlı yayılması!
Oysa ki beden dili incelemelerinin temelinde şu yatar:
İnsanların beden dilini incelerken, normal davranışlarının (incelediğimiz insanların normal davranışlarının) dışında kalan hareketlerini incelemek gerekir. Esas konu budur. Bunu yapabilmek için de öncelikle incelediğimiz kişinin normal davranışlarını bilmeliyiz. Eğer bunu yapmazsak, sadece gördüğümüz bilgilerle hareket edersek yanlış kararlar vermemiz kaçınılmazdır...
Tuğba Kaplan
11 Ocak 2017 Çarşamba
Bir Başarı Öyküsü: Hayata Sıfırın Altında Başlamak
Bir duvarcı
ustasının 23 çocuğundan birisiydi. 5 Haziran 1932’de doğduğunda beyin felci
teşhisi konmuştu. Yirmi iki kardeşinden on yedisi yaşadı, bunların dördü de
bebekken öldü. Beyin felci kurbanı olduğu için konuşamıyor ve hareketlerini
kontrol edemiyordu, sol ayağı hariç.
Fakat bu aciz,
dili dışarı sarkan bebekten ne olabilirdi ki?
Bebekte bir
acayiplik olduğunu ilk annesi fark etti. O zaman dört aylıktı. Bebeği beslemeye
çalıştığında kafasının arkaya düştüğünü gördü.
Boynunun arkasına
elini koyup kafasını sabit tutarak bunu düzeltmeye çalıştı. Fakat elini çektiği
anda bebeğin başı tekrar arkaya düşüyordu. Bu ilk uyarı işaretiydi. Bebek
büyüdükçe diğer eksikliklerin de farkına vardı.
Ellerinin
neredeyse sürekli olarak sımsıkı kapalı olduğunu ve arkaya doğru büküldüğünü
gördü. Çenesi o küçük yaşta bile sımsıkı kapalı olduğundan ve biberonun ağzını
kavrayamadığından, ağzını açmak onun için imkânsızdı.
Aniden yumuşayıp gevşeyen ağzı bir tarafa
kayıyordu. Altı aylıkken etrafında bir yastık dağı olmadan oturamıyordu. Bundan
çok endişelenen annesi korkularını babasına açtı ve daha fazla gecikmeden tıbbi
yardım almaya karar verdiler. Bebeği hastanelere ve kliniklere taşımaya başladıklarında
bir yaşını geçmişti. Onda bir gariplik olduğundan emindiler, anlayamadıkları
bir gariplik... Bebeği gören ve muayene eden doktorlar, onu çok ilginç ve
ümitsiz bir vaka olarak değerlendirdiler.
Çoğu nazik bir biçimde anneye çocuğunun
beyinsel olarak özürlü olduğunu ve öyle kalacağını söyledi. Beş sağlıklı çocuk
büyüten genç bir anne için bu çok ağır bir darbeydi. Doktorlar kendilerinden o
kadar emindiler ki, annenin inancı onlara küstahlık gibi geliyordu. Bebek için
hiçbir şey yapılamayacağını söylediler. Tedavi edilemez ve umutsuz olduğu gerçeğini
anne kabul etmemişti. Doktorların söylediği gibi bir embesil olduğuna inanmamıştı.
Vücudunun özürlü olmasına rağmen zekâsının normal olduğuna dair inancını
destekleyecek en ufak bir kanıt da yoktu.
Bundan sonra onu bir insan olduğunu
unutarak besleyip, yıkayıp bir kenara kaldırılacak bir şey olarak algılanması
gerektiği vurgulanınca, anne olayların kontrolünü ele aldı. Bebek ailenin bir
parçasıydı. Her ne kadar aptal ve aciz olarak büyüse de, ona diğerlerine
davrandığı gibi davranmaya, misafir geldiğinde arka odada kalan ve adı geçmeyen
“acayip bir şey” olarak değerlendirmemeye karar verdi. Bu annenin yapacağı
bütün savaşlarda ona destek olacağı ve yenildiğinde ona güç vereceği anlamına
geliyordu.
Veee... “Sol ayağın keşfedilişi”
Bir köşede kardeşleri,
önlerinde yırtık pırtık okul kitaplarıyla oturuyorlardı. Parlak sarı bir tebeşirle
bir tahtaya yazıyorlardı. Onu öylesine çeken şey bir tebeşirdi... Kardeşinin
yaptığı şeyi yapmak için aniden çok büyük bir istek duydu. Derken ne yaptığını
düşünmeden uzandı ve tebeşiri kız kardeşinin elinden sol ayağıyla aldı. Bunu
yaparken neden sol ayağını kullandığını bilmiyordu. Kardeşinin elinden sol ayağı
ile kabaca alışı ve tahtaya karalayışıyla evdeki herkesin bakışları onun
üzerinde yoğunlaştı.
Anne her zaman
yaptığı gibi önüne gelerek eğildi. “Sana bununla ne yapılacağını göstereceğim
Chris” dedi. Kardeşinden yeni bir tebeşir aldı ve yere “A” harfi çizdi ve
Chris’ten bunu kopya etmesini istedi. Ancak o yapamadı. Etrafında ona dönük,
donmuş, gergin, sabırsız mucize bekleyen yüzler vardı. Bir deneme daha yapamadı.
Vazgeçmek istedi. “Siz olsanız ne yapardınız?” Anne elini çocuğunun omzuna
koydu, yine denedi ve sonunda biraz şekilsizdi; ama yapmıştı, bu “A” harfiydi.
Kafasını çevirdi.
Annenin yanaklarından
süzülen yaşlar... Başarmıştı...
Zihninde kendisini
ifade etme şansını verecek olay başlamıştı. Doğru, dudaklarıyla konuşamıyordu;
fakat yazarak iletişim kuruyordu. Ayakkabı veya başka bir şey yoktu ayağında.
Ne zaman ayağına bir şeyler giydirilse, aynı hızla çıkarıyordu. Annesi, çorap
veya ayakkabı giydirdiğinde normal bir insanın elleri arkasında bağlandığında
duyduklarını hissediyordu.
Anne, onun diğerleri gibi okula
göndermesinin imkânsız olduğunu biliyor, ona nasıl yardımcı olacağı konusunda
endişeleniyordu. Çünkü zihinsel durumunun normal olduğundan emin olmasına rağmen,
cahil olarak büyümesinden, fiziksel dezavantajına bir de zihinsel dezavantajın ekleneceğinden
korkuyordu. Büyüdüğünde ona getireceği şeyleri düşünüyordu sadece. Okula
gidemediği için de eksikliklerinin sonuçlarını azaltmak için elinden geleni yapıyordu...
Bütün çabaları sonucu önemli bir aşama
kaydetmişti, annesi ona döndü ve elini başına koyarak gülümsedi. Yazmayı öğrendiği
kelime şuydu: A-N-N-E.
Hayat, acı vermeye başlamıştı. Şimdi tam
on yaşında, yürüyemeyen, konuşamayan, kendi başına yemek yiyemeyen veya
giyinemeyen bir çocuktu.
Acizdi; ama ne kadar aciz olduğunu şimdi
anlamaya başlamıştı.
Kendisi hakkında hala hiçbir şey
bilmiyordu. Onu diğerlerinden farklı yapan şeyin ne olduğunu ve nedenini
anlayamıyordu. Bildiği tek şey; konuşamadığı, futbol oynayamadığı, ağaca çıkamadığı
veya başkalarının yaptığı hiçbir şeyi kendi başına yapamadığı idi. Sadece
hissediyordu.
Ellerine baktı.
Bükülmüş, yamuk parmaklı, eğri, garip ellerdi. Hiçbir zaman sabit durmayan,
sürekli kıpırdayıp titreyen, insan elinden çok kıvrılmış iki yılana benzer
eller. O ellerin görüntüsünden, aynada gördüğü o sallanan kafadan ve bir kenarı
sarkmış ağızdan nefret etmeye, böylece aynadan da nefret etmeye ve korkmaya başladı.
Yabancı biri yanından geçtiğinde yüzünü saklıyordu. Fakat önce yüzüne, sonra
ellerine bakıp gözden kaybolana kadar kendisine dönüp bakmaları gözünden kaçmıyordu.
Annesinin inancı,
onun da kendisine inanması sağladı. Sonuçta okumayı, yazmayı, resim yapmayı ve
nihayet sol ayağının parmağı ile daktilo yazmayı öğrendi. Yıllar sonra İrlanda
edebiyatının devleri arasında yer alacak bir yazardı o. Christy Brown...
Günlerin İçinden isimli bir otobiyografik romanın; Parlak Meslek, Yaz Üzerinde
Gölge ve Vahşi Zambaklar isimli kitapların sahibi. Şiirlerini de Toplu Şiirler’de
derledi.
Umudunuzun tükendiğini
zannettiğinizde CHRISTY BROWN’un hayatını hatırlayabilir ve hayatınızda yepyeni
bir ışık ortaya çıkarabiliriz.
Yapmamız gereken
tek şey gücümüzün farkına varmaktır…
Kaynak: Herkes İçin NLP, Cemal Kondu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)